İnsülin metabolizmanın düzenleyici temel hormonlarından biridir. İnsülin, pankreasınız tarafından salgılanan bir hormondur. Ana rolü, kan dolaşımınızda dolaşan besin miktarını düzenlemektir. Bununla birlikte, bu hormonla ilgili problemler birçok modern sağlık koşulunun gündeminde yer almaktadır.

İnsülin direnci eksojen ya da endojen insüline karşı bozulmuş biyolojik yanıt olarak tanımlanır. Daha yalın bir ifadeyle İnsülin direnci; dolaşımda normal konsantrasyondaki insüline karşı azalmış cevap olarak tanımlanır. Tanımımızı biraz daha açarsak ;

Hücreler bazen insüline doğru tepki vermeyi durdurur. Buna insülin direnci denir. Bu durumda, pankreasınız kan şekeri seviyenizi düşürmek için daha fazla insülin üretir. Bu, kanınızda hiperinsülinemi adı verilen yüksek insülin seviyelerine yol açar. Zamanla, hücreleriniz insüline karşı giderek daha dirençli hale gelebilir ve bu da hem insülin hem de kan şekeri seviyelerinde artışa neden olabilir. Sonunda, pankreasınız hasar görebilir ve insülin üretiminin azalmasına neden olabilir. Kan şekeri seviyeleri belirli bir eşiği aştıktan sonra, tip 2 diyabet teşhisi koyulabilir. İnsülin direnci, dünyadaki insanların yaklaşık% 9’unu etkileyen bu yaygın hastalığın ana nedenidir.

İnsülin direnci için risk faktörleri;

  • Aşırı kilolu olmak: Obezite ile insülin direnci arasında çok güçlü bir ilişki bulunmaktadır. İnsülin direncinin en sık sebebi obezitedir.
  • Yüksek trigliseritlere sahip olmak
  • Yüksek tansiyona sahip olmak

İnsülin direncinin diğer potansiyel nedenleri şunlardır:

  • Yüksek fruktoz alımı (meyve değil, ilave şekerden) yapılan çalışmalarla insülin direncine bağlanmıştır.
  • Vücudunuzdaki oksidatif stresin artması ve iltihaplanma bu duruma yol açabilir.
  • Fiziksel aktivite insülin duyarlılığını arttırırken, hareketsizlik insülin direncine neden olur.
  • Bağırsak mikrobiyometresi. Kanıtlar, bağırsağınızdaki bakteriyel ortamdaki bir bozulmanın, insülin direncini ve diğer metabolik problemleri şiddetlendiren iltihaplanmaya neden olabileceğini göstermektedir.
  • Dahası, çeşitli genetik ve sosyal faktörler katkıda bulunabilir.

İnsülin direncine eşlik eden metabolik ve kardiyovasküler risk faktörleri:

– Esansiyel hipertansiyon

– Endotel disfonksiyonu

– HDL-K düzeyinde azalma

– Trigliserit düzeyinde artma

– Apolipoprotein-B de artma

– Küçük yoğun LDL-K partiküllerinde artış

– Fibrinojen seviyelerinde artma

– PAI-1 düzeyinde ve trombosit agregasyonunda artma

– CRP ve diğer enflamatuvar sitokinlerde artma

– Mikroalbüminüri

– Sol ventrikül hipertrofisi

– Prematur ateroskleroz (KAH-inme)

– Ürik asitte artma.

İnsüline dirençli olup olmadığınızı nasıl anlayabilirsiniz?

Doktorunuz, insüline dirençli olup olmadığınızı belirlemek için çeşitli yöntemler kullanabilir.

Örneğin, yüksek açlık insülin seviyeleri bu durumun güçlü göstergeleridir.

HOMA-IR adı verilen oldukça doğru bir test, kan şekeri ve insülin seviyelerinizden insülin direncini tahmin eder.

İnsüllin direnci sonucunda kardiyovasküler hastalık riski artmaktadır. Endotel fonksiyonu bozulur. Tip 2 Diyabetes Mellitus gelişebilir. Metabolik sendrom sıklığı gittikçe artmaktadır. İnsülin direnci gelişimini durdurarak gelişebilecek risk faktörlerini de engellersiniz.

İyi yaşam tarzı seçimleri yapmak, dengeli ve sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapmak  kan şekeri seviyenizi istenen aralıkta tutmanın en iyi yoludur.

Yapılan çalışmalarda hastalarda vücut ağırlığının %5-10’u kadar kilo verilmesinin insülin direncini azalttığı gösterilmiştir. Fiziksel egzersiz düzenli aerobik ve anaerobik egzersizler ile insülin direnci ve bağlı klinik tablolarda tedavi edici etki gözlenmiştir. Uyku düzeni ve stres çok önemli diğer bir faktördür.

İnsülin direnci için beslenme ipuçları;

Öğün atlamayın, düzenli aralıklarla beslenin.

Porsiyon kontrolü yaparak günlük enerji alımınıza dikkat edin.

Yüksek oranda işlenmiş ve hazırlanmış gıdalardan kaçınınız.

Yemeğin yağ içeriğini arttıran kızartma, kavurma gibi hazırlama yöntemleri ile yağlı et, sakatat, kaymak, sucuk,pastırma, mayonez, krema, pasta, börek gibi yağ ve kolesterol içeriği yüksek besinlerden sakının.

Basit şekerden ve basit şeker içeren besinlerden uzak durun.

Glisemik indeksi düşük besin gruplarını tercih edin. Beyaz ekmek yerine tam buğday, tam çavdar ekmeği, pirinç yerine bulgur tüketmeye çalışın. Tam tahılların tüketimine özen gösterin.

Haftada en az 2-3 kez kuru baklagil tüketin.

Sebzeler yüksek lif düşük kalori içeren besinler olup kan şekerini dengelemede iyi bir seçenektir.

Doymuş ve trans yağ asitleri yerine doymamış yağları tercih etmeleri önerilir.

Beslenmenize omega-3 yağ asidini ekleyin.

Meyse suyu yerine taze meyvenin kendisini tercih edin.

Yoğurt, kefir, pancar gibi probiyotik besinleri beslenmenize ekleyin.

Gün içinde en az 2 -2.5 litre su içmeye özen gösterin.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir